Wendy McElroy - 19.09.2020
Toplumsal cinsiyet temelli feminizm (gender feminism), Yeni Sol (New Left) ve Marksizm’in (üçünü kısaca FLM olarak anacağız) politik olarak aynı çizgide olduğu sıklıkla söylenir ve elbette aralarında önemli bir örtüşme de mevcuttur. Ancak politik bir FLM ekseni var mıdır?
Bunun cevabı önemlidir. Sürreal bir dinamik, toplumun her noktasını siyasallaştırdı ve artık düzgün, dürüst, saygın insanlar işlerini, itibarlarını ve geleceklerini korumak için kendilerini asılsız ırkçılık, mizojini (kadın düşmanlığı) ve diğer “nefret” suçu isnatlarına karşı savunmak zorunda kalmaktadır. Bu dinamiğin nereden kaynaklandığını anlamak onlara daha fazla mücadele imkânı tanıyacaktır. Bu soruna ilişkin çözüm, FLM’yi tanımlamak ve aralarındaki bağlantıyı açıklamakla başlayacaktır.
(Elbette bundan sonraki analiz oldukça basitleştirilmiştir).
Toplumsal cinsiyet temelli feminizm, 1970’ler ve 80’lerde öne çıkmıştır. “Toplumsal cinsiyet” feminizmi olarak adlandırılır çünkü bu feminizm biçimi, dünyayı, erkekleri ve kadınları karşıt sınıflara ayırarak açıklar. Üçüncü dalga feminizm olarak da bilinir ve kadınlarla azınlıklar için eşitliğe, sosyal medyanın siyasî bir silah olarak kullanılmasına ve kesişimselliğe odaklanan ideolojik ardılı da bazen dördüncü dalga feminizm olarak adlandırılır.
Yeni Sol, 1960’larda liberaller, radikaller ve ortodoks olmayan Marksistlerden oluşan geniş bir koalisyondu. “Yeni” kelimesi onu saf Marksizmden ve emeğe odaklanan Eski Sol’dan ayırıyordu. Buna karşın Yeni Sol, feminizm ve eşcinsel hakları gibi kültürel davaları savunmuştur. Bu Maoist bir devrim yaklaşımıdır; yani diğer her şeyin dayandığı gelenekleri ve kurumları altüst ederek “sistemi” değiştirmeye yönelik bir kültür devrimidir. Bu yüzden Yeni Sol bazen karşı kültür olarak da adlandırılmıştır. Sosyal adalet ise onun ardından gelmiştir.
Marksizm, komünizmin teorisi ve pratiğidir; özel mülkiyetin olmadığı ve malların ihtiyaca göre tahsis edildiği bir topluma giden yol olarak sınıf savaşını savunur. Farklı komünizm ekolleri bazı temel inançlar etrafında birleşir. Bunlardan ikisi, kapitalizmin sömürü olduğu ve insanların sınıfsal aidiyetlerine göre tanımlandığıdır.
Her üç hareket de kapitalizmi kınamakta ve insanların kendi “kimlikleri” -örneğin ırkları- olduğuna inanmaktadır. “Kimlik” artık “sınıf” yerine tercih edilen bir kelimedir ancak bu kelimeler temelde aynı anlama gelmektedir. Sınıf FLM ve ardılları için temel bir kavram olduğundan, nasıl ele alındığını incelemek siyaseten ne kadar yakın olduklarını ortaya koyabilir.
Sınıf, gruplandırmayı yapan kişinin amacına hizmet edecek ortak bir özelliği paylaşan bir grup insandır. Örneğin bir kanser araştırmacısı denekleri kanser türlerine göre gruplandırabilir. FLM’nin tümü sınıfa ideoloji ve siyasî devrim yaratma amacıyla yaklaşır. Hepsi, bir sınıfın bir kurumla olan ilişkisine göre tanımlandığı ilişkisel sınıf analizini kullanır. Marx, insanları kapitalistler ve işçiler olarak ikiye ayırmak için üretim mülkiyetiyle olan ilişkiyi kullanmıştır.
Toplumsal cinsiyet konusunda önde gelen bir feminist olan Catharine MacKinnon kendisini “post-Marksist feminist” olarak adlandırmıştır. “Marksist” kelimesi hareketin anti-kapitalizmi, sınıf savaşını, servet ve iktidarın yeniden dağıtımını benimsediğini gösteriyordu. “Post” ise Marx’ın kapitalistler ve işçilerle ilgili sınıf teorisinde tökezledikleri anlamına geliyordu.
Toplumsal cinsiyet temelli feministler bu ayrıma isyan ettiler çünkü erkekler ve kadınlar her iki kategoride de yer alıyordu; bu da toplumsal cinsiyeti sınıf analiziyle bağdaşmaz hâle getiriyordu. Böylece, Marksizm’in diğer temellerini kabul etmekle birlikte, farklı bir ayrım çizgisi kullandılar: Kadın mısın erkek misin? Adrienne Rich, Of Woman Born (1976) adlı kitabında kadınların sınıfsal düşmanının, erkeklerin kadınları kontrol ettiği “sosyal, ideolojik, politik sistem” olduğunu savunmuştur. Günümüzde buna “patriyarka/ataerki” ya da erkek kapitalizmi denmektedir. Böylece feminist sınıf analizi Marksizm ile kaynaştı ve bunu yaparken ona ideolojik bir yön verdi.
Yeni Sol da Marksist sınıf teorisinden sapmış ve bunun yerine “iktidar eliti” ya da askerî-endüstriyel devletten, yani kapitalizmin kendisi olarak gördükleri devlet kapitalizminden dem vurmuştur. İktidar elitleri, ortalama insanları, kayıtsızca itaat etmeleri için manipüle eden ordu, iş dünyası ve siyasî liderlerden oluşuyordu; bu orta sınıf pek çok işçiyi içerebilirdi ama onlar iktidar elitleri tarafından yutulmuştu. Gerçek devrimci sınıf, azınlıklar ya da eşcinseller gibi marjinalleştirilmiş/dışlanmış grupları siyasî mücadeleye yönlendiren radikal entelektüellerden oluşuyordu. Böylece Yeni Sol, Marksizm ile kaynaştı ama sınıf teorisine kendi yorumunu kattı.
FLM’nin ardılları ise sınıf kavramına nasıl bakıyor?
Toplumsal cinsiyet temelli feminizmin ardılı, sınıf analizinin karmaşık bir biçimi olan kesişimselliğe oldukça yoğun bir şekilde bel bağlamaktadır. Bu, bir kişinin farklı kimliklerinin, o kişinin baskı düzeyini tanımlamak için birbirine bağlanma şeklidir. Örneğin, bir kadının erkekler tarafından ezildiği söylenir. Siyah bir kadın da hem erkekler hem de beyazlar tarafından iki kat ezilmektedir ve daha yüksek bir sese sahip olduğu söylenebilir. Transseksüel bir siyah kadın ise... eh, gerisi malum ve bu böyle sonsuza kadar sürüp gidebilir. Bir kişinin toplam ezilmişliği hesaplanırken, kimliklerinin farklı yönleri birbirine eklenir. Siyah bir erkek, ırkından dolayı puan kazanır. Beyaz bir feminist, ırkından dolayı puan kaybeder. Ancak hepsinin düşmanı aynı kalır: beyaz heteroseksüel erkek kapitalizmi.
Yeni Sol’un ardılı, ezilen olarak görülenleri zenginleştirmek için serveti, fırsatları ve imtiyazları yeniden dağıtmak isteyen sosyal adalettir. Ancak ezilenleri yükseltmek, ezilmenin sorumlusu olan beyaz erkek kapitalistleri ezmeyi gerektirir. Yani bir sınıfın kazanması için diğerinin kaybetmesi gerekir. Bu da gerçek amacın eşitlik (equality) değil, “âdillik” (equity) olarak bilinen, devlet ve yasalar aracılığıyla uygulanan bir tür siyasî, sosyal ve ekonomik egaliteryanizm olduğu anlamına gelmektedir.
Kısacası, bu hareketlerin vardığı sonuçlar Marksizm ile uyumludur. Farklı olan şey kullandıkları metodolojilerdir.
Teori -sağlam olduğunu varsayarsak- harika bir şeydir ama pratikte karşılığı var mıdır? Bu, bir sorunu anlamanın onu çözmeyi kolaylaştırıp kolaylaştırmayacağını sormaya benzer. Bir örnekle düşünelim.
Irkçı veya cinsiyetçi olarak ya da herhangi bir ayrıcalığın mensubu olarak adlandırılmamış olan insanların günleri sayılıdır, çok yakında bu insanlardan hiç kalmayacaktır. Zira bu suçlamalar gerçekleştiğinde, sadece dile getirilmeleri bile geçim kaynaklarını, itibarlarını ve geleceğe yönelik beklentilerini tehdit edebilmektedir. Eğer iddia doğruysa, derhâl bir özür dilenmesi gerekir. Değilse, böyle bir suçlamayı yapan kişinin hangi bağlamdan hareket ettiğini ve bu etkileşimi nasıl gördüğünü anlamak önemlidir. Bilinçli olarak sahip olunan ya da kültürden alınan sınıf analizinden yola çıkarlar. Etkileşim iki birey arasında değil, telafi edilemeyecek kadar zıt çıkarlara sahip iki kimlik arasındadır. Mantıkla muhakeme, uzlaşı ve taviz, masumiyet kanıtı vesair savunma unsuru olamaz. Suçlanan kişi sadece beyaz, erkek ya da başka bir “ayrıcalıklı” sınıfa mensup olduğu için bile hem suçludur hem de iki ayaklı bir şiddet eylemidir. Bu karar değişmeyecektir, çünkü önceden belirlenmiştir.
Kesişimsellik gibi kavramların oluşturduğu bu yeni dinamikler, FLM tahakküm ekseninde yüksek bir puana sahip olmayan herkes için doğrudan bir tehdittir. Ne yazık ki günümüz dünyasının gidişatı, bu tür kavramların hak ettikleri muameleyi göremeyeceği, yani görmezden gelineceği anlamına geliyor. Oysa bu kavramların anlaşılması elzemdir.
Bir şeyde toplum eşitlik gibi ifadeler görürsen onun bir öneminin olmadığını düşünmek genelde doğrudur.