top of page

Serbest Para ve Serbest Bankacılık

Erdi Serdar - 22.08.2022


Paranın nasıl ortaya çıktığını, tarih boyunca hangi iktisadî malların hangi gerekçelerle para olarak seçildiğini ve mübadele aracı olarak kullanıldığını daha önceki yazıda gördük. Günümüzde devletlerin müdahale ederek parayı tekeline alması ve bir politika aracı olarak kullanması sebebiyle paranın tanımı ve işlevi de değiştirildi. Bunun nasıl yapıldığını anlamadan önce tamamen serbest bir piyasada, devletin en ufak bir şekilde bile müdahil olmadığı bir para ve bankacılık sisteminin nasıl işlediğine bakalım. Örnekleri insanlığın gönüllü olarak seçtiği nihai para olan altın üzerinden vereceğim.


I. “Paranın Satın Alma Gücü” ve “Fiyatlar”

Anlaşılması gereken ilk nokta paranın tüketim amacıyla değil, daha sonra bir tüketim malına sahip olmak amacıyla elde edilmesidir. Altının çeşitli amaçlarla kullanılması mümkün olsa da para olarak kullanılan altının amacı daha ilerideki bir vakitte piyasada var olan malları elde etme isteğidir. En baştan beri altının takas ekonomisindeki ortalama piyasa fiyatı insanlar tarafından biliniyordu. x gram altının karşılığında hangi üründen ortalama ne kadar alınabileceği belliydi. Buna göre zamanla altının (paranın) ve diğer ürünlerin arz ve talep durumları dalgalanıyordu. Öyleyse iki temel talepten bahsetmek mümkün: Paraya olan talep ve mallara (ürün ve hizmetlere) olan talep. Birey, emeğini, ürün veya hizmetini başka insanlara sunarak onlardan para alır, daha sonra ise bu parayla dilediği ürün veya hizmeti alır. Paranın diğer ürün ve hizmetlerden temel farkını anlamak için bir tarafta parayı, diğer tarafta ise tüm ürün ve hizmetleri düşünebiliriz.


Birey, parayı tüketmek istemiyor; diğer her türlü ürün ve hizmetle takas etmek istiyor.

Peki paranın satın alma gücü (PSAG olarak kısaltacağım) nasıl artar veya azalır? Bunun fiyatlarla ilişkisi nedir? Fiyatların nasıl oluştuğunu bildiğimize göre aynı mantığı paraya da uygulayabiliriz. Para, mübadele aracı olma özelliğiyle diğer tüm mallardan ayrılsa da arz-talep yasası para için de geçerlidir. İnsanlar mallara değil de paraya talepte bulunuyorsa, yani parayı elde etmek için emeklerini veya kendilerine ait olan ürün ve hizmetleri diğer insanlara sunmaya istekliyse paranın fiyatı artma eğiliminde olacaktır. Burada paranın fiyatından kasıt parayı elde etmek için elden çıkarılması gereken mal miktarıdır. Çünkü 1 dondurmanın fiyatı 5 gram altın ise, 5 gram altının fiyatı 1 dondurmadır. Eğer 1 dondurmanın fiyatı 3 gram altın olursa malın fiyatı düşmüş demektir, yani PSAG yükselmiş demektir. Artık aynı malı eskisine göre daha az para vererek elde etmek mümkündür. Dondurmanın fiyatı 7 gram altın olursa fiyat yükselmiş, yani PSAG düşmüş demektir.


Öyleyse PSAG ve fiyatlar arasında mecburen ters orantı vardır. Diğer her şey sabitken, fiyatın yükselmesi mutlaka PSAG’nin düştüğü anlamına gelir ve tam tersi. Bunun böyle olması para ve mallar arasındaki ilişkinin doğal sonucudur. PSAG’nin yükselmesi ve aynı zamanda tüm fiyatların yükselmesi normal şartlarda (müdahalesiz piyasada) mümkün değildir. Bu iki kavram, tanımları gereği birbirinin zıttıdır.


Hem PSAG’yi hem de fiyatları ayna anda kontrol etmeye çalışmak bu sebeple mümkün değildir. İnsanlar ürün ve hizmetlere değil de paraya talepte bulunursa bunun sonucu mecburen fiyatların düşmesi, yani PSAG’nin artması olacaktır. Dikkat edelim ki paraya olan talep paranın yoktan var edilmesi anlamına gelmez; piyasada zaten var olan ve iktisadî bir mal olan paranın (altının) elde edilmek istenmesi anlamına gelir.


Serbest para ve serbest fiyatlar bu sebeple bir felakete sebep olmaz. Aralarındaki ilişki sebebiyle belli dönemlerde PSAG artabilir, belli dönemlerde ise fiyatlar artabilir. Bütün bunlar elbette ki arz-talep sonucunda meydana gelir.


II. Banka Nedir, Ne İşe Yarar?

Piyasadaki ürünlere ulaşmak isteyen bireyler en hızlı ve kolay elden çıkarılabilen iktisadî ürünü, yani parayı kullanır. Alışverişlerde kullanılan para miktarı ekonomik gelişmeyle birlikte artar. Birey, kimi işlemler için çok fazla miktarda altını yanında taşımak zorunda kalır. Bunun dezavantajları hemen göze çarpar: Zorluk ve risk. 3-5 gram altını taşımak sorun olmasa da kilolarca altınla yapılacak bir alışveriş altının ağırlığı sebebiyle zorlaşır. Aynı zaman bireylerin yanlarında sürekli altın taşıması risklidir, hırsızlık veya eşkıyalık sonucunda paralarını kaybedebilirler.


Bir grup insan bir araya gelerek (şirket kurarak) toplumdaki diğer insanlara bir öneride bulunur: “Paralarınızı (altınlarınızı) bize getirin, biz onları muhafaza edip saklayalım. Daha sonra istediğiniz zaman gelip paralarınızı geri alabilirsiniz.”


Böylece insanlığın gelişmesinde müthiş bir rol oynayan kurum ortaya çıkar: Banka. Tarih boyunca iki farklı türde bankacılık ortaya çıkmıştır: Mevduat bankacılığı ve kredi bankacılığı. Kısaca inceleyelim.


A. Mevduat Bankası (Deposit Banking)

Mevduat bankası (muhafaza bankası), insanların ellerindeki altını (parayı) alarak deposunda muhafaza eder ve korur. Müşterilerinden aldığı para miktarına, yani altın miktarına denk gelecek şekilde kağıt parçası üreterek bu kağıtları ilgili müşterilere verir. Ali, 5 kg ağırlığındaki altınını bankaya verip karşılığında 5 kg altını temsil eden kağıt parçası veya kağıt parçaları alır. Banka, bu kağıtların sadece kendisi tarafından üretildiği ve güvenilir olduğu güvencesini verir. Kağıt parçaları bireyler arasında el değiştirir, insanlar altının kendisi yerine altına karşılık geldiğine emin oldukları kağıt parçasını her türlü alışverişlerinde kullanır.


Bu kağıt parçalarından bir tanesini elinde bulunduran herhangi bir kişi, dilerse ilgili bankaya giderek kağıt parçasına karşılık gelen ağırlıktaki altını (parayı) bankadan talep edebilir ve banka bunu o kişiye vermek zorundadır. Çünkü mevduat bankasının deposunda bulunan altınlar bankaya ait değildir; o altınların mülkiyeti ilgili müşterilere aittir. Banka, müşterilerle sözleşme yapmıştır ve sözleşmenin doğası gereği bankanın görevi o altınları korumak ve talep üzerine, yani kağıt parçasının bankaya ibraz edilmesi üzerine ilgili altını o kişiye iade etmektir.


İnsanlar paralarını bankaya depo ediyor ve o paraya karşılık gelen kağıt parçalarını teslim alıyor.

Mevduat bankasının sunduğu hizmet ile vestiyerlik hizmeti benzerlik gösterir. Montunu vestiyere teslim edip karşılığında o montu temsil eden kağıt parçası alan kişi, kağıt parçasını vestiyere ibraz ettiği zaman montunu geri alır. Kağıdı ibraz etmesine rağmen vestiyer “montun bende değil, başkasına ödünç verdim/sattım” derse burada sözleşme ihlali oluşur ve vestiyerin yaptığı şey esasında bir dolandırıcılıktır. Bu konuya sonraki yazılarda değineceğim.


20. yy. başlarında Amerikan Doları'nın üzerinde yazan yazı: “Talep üzerine ABD Hazinesi’nde altın olarak veya herhangi bir federal rezerv bankasında altın veya yasal para olarak değiştirilebilir.”

Yukarıda görülen Amerikan Doları para değildir; elinde bulunduran kişiye belli miktarda altını talep etme yetkisi veren bir belgeden ibarettir. Para, altına bağlanmamıştır; paranın kendisi altındır ve Amerikan Doları altının el değiştirmesini kolaylaştırmak için üretilmiş kağıt parçasından ibarettir. Örneğin 1 ons altına karşılık gelen kağıt parçası miktarı 35 Amerikan Doları olarak belirlenmiş olabilir. Aynı şekilde Pound, Franc, Lira gibi ulusal kağıt parçaları, belli ağırlıkta altını (parayı) temsil eder. Dolar veya Lirayı elinde bulunduran herhangi bir kişi, o kağıt parçasını üreten şirkete (bankaya) gidip ibraz ederek parasını alabilir.


Mevduat bankası nasıl para kazanır? Bankanın müşterilere vermiş olduğu hizmet muhafaza hizmetidir ve açıktır ki müşteriler bu hizmeti değerli bulur. Hizmet karşılığında müşterilerden belli dönemlerde belli miktar veya oranda para talep eden bankanın kazancı bu şekilde gerçekleşir. Bir şirket, paralarımı muhafaza ediyorsa ve talep ettiğim zaman parayı bana teslim ediyorsa bunun için ücret istemesi ticaretin bir parçasıdır. Kaldı ki mevduat bankası ATM, online ödeme, para transferi gibi hizmetler de sunabilir. Bütün bu hizmetler için belli bir ücret istemesi gayet normaldir. Hangi hizmeti sunarsa sunsun bankadaki para bana aittir; benim talebim üzerine bana iade edilir veya talebim üzerine bir başka insanın hesabına aktarılır.


B. Kredi Bankası (Loan Banking)

Bir insan bir başka insana ödünç vererek belli bir süre sonra aynı malın daha fazla miktarını geri almayı talep edebilir. Ödünç alıp vermenin temel mantığını daha önceki bir yazıda görmüştük. Kredi bankası, bu ödünç alıp verme işinde uzmanlaşan şirketin bir diğer adından başka bir şey değildir. İnsanlar paralarını kredi bankasına belli bir süreliğine ödünç verir, yani paralarının mülkiyetini o süre için bankaya devrederler. Kredi bankası bu paraları para talep eden diğer insanlara belli süreliğine ödünç verir ve sürenin bitiminde o müşterilerinden daha fazla miktarda parayı talep eder. Kredi bankası, iki insan arasındaki ödünç verme işleminin aracısıdır. İnsanlar bir aracı kullanmayı reddedip doğrudan kendileri de bir başka insana ödünç vermekte serbesttir. Ancak kredi bankasının uzmanlığı ve faiz sözü vermesi, bu tip bankacılığı cazip kılar. Birey, ödünç vereceği insanı bulmak, onu incelemek, geçmişine bakmak, güvenilir olup olmadığını anlamaya çalışmak, ödünç alacağı parayla ne yapacağına bakmak, yapacağı işin kârlı olup olmayacağını tahmin etmek gibi yüklerden kurtulur. Bütün bu işlemleri kredi bankası onun yerine yapar.


Kredi bankası, ödünç para veren insanlar ile ödünç para alan insanlara aracılık yapan kurumdur.

Kredi bankası nasıl kâr eder? Banka, ödünç para veren insanlara %x oranında faiz öderken, ödünç para alan insanlardan ise %x+y oranında faiz alır. Böylece hem ödünç veren insanlar hem de banka kâr eder; ödünç alan insanlar ise sermaye birikimi yapmaksızın paraya ulaşabildikleri için kâr etmiştir ve bu hizmet için elbette belli miktarda ücret ödeyeceklerdir. Bütün bu işlemlerde ödünç alınıp verilen şey paranın kendisidir, yani altındır. Ancak işlem kolaylığı açısından altını temsil eden kağıt parçaları kullanılır. Mantık, mevduat bankacılığıyla aynıdır. Kağıt parçasını elinde bulunduran kişi dilerse o kağıdı bankaya geri vererek karşılık gelen parayı (altını) alabilecektir.


III. Bankacılık İşlemleri Para Arzını Artırmaz

Görüleceği üzere mevduat bankacılığı veya kredi bankacılığı, piyasada bulunan toplam para miktarı üzerinde bir etkiye sahip değildir. Ya var olan para muhafaza edilir ve talep üzerine ilgili kişinin kullanımına hazır edilir ya da var olan para el değiştirerek bir başkasının kullanımına sunulur (ödünç verilir). Toplam para miktarı hiçbir zaman artmaz. Para miktarının artması ancak bazı insanların sermaye mallarını ve iş gücünü toplayıp masraf yaparak altını bulunduğu yerden çıkarmasıyla/işlemesiyle mümkündür. Bankalar teoride ve tarihte para yaratan kurumlar olarak ortaya çıkmamıştır.


Eklemek gerekir ki bir banka, hem mevduat hem de kredi hizmetini aynı anda verebilir. Mevduat ve kredi hizmetlerinin farklı kuruluşlar tarafından yerine getirilme zorunluluğu yoktur. Sadece bu hizmetlerin içerikleri, doğaları birbirinden farklıdır. Yani B Bankası aynı anda paraları muhafaza edip talep üzerine müşterilerine sunabilir ve ödünç verme işlemlerinde aracılık yapabilir. Ancak elbette ki bu iki hizmetin gerekliliklerini ve sözleşmesel yükümlülüklerini ayrı ayrı yerine getirecektir. Mevduat hesabında 5 kg altın varsa ve bir müşterisinden 1 kg altını ödünç almışsa, artık o bankanın sahip olduğu toplam para miktarı 6 kg değildir. Çünkü 5 kg altın, müşterilere aittir. Banka yalnızca 1 kg altını başka insanlara faiz karşılığı ödünç verebilecektir. Mevduat hesabındaki 5 kg altını da başkalarına ödünç verirse artık o işlem bankacılık işlemi değil, dolandırıcılık olarak adlandırılır. Banka, sözleşme hükümlerine uymamış demektir.


IV. Para Ve Bankacılıkta Serbestlik Sürdürülebilir mi?

Serbest para ve serbest bankacılığın nasıl işlediğini anlamamız artık daha kolay. Görüyoruz ki para (altın) yalnızca mübadele aracı olarak görev yapıyor. İnsanlar parayı nihai tüketim mallarına ulaşabilmek için kullanıyor. Altının özelliklerinden dolayı bankaların kağıt parça birimlerini diledikleri kadar bölüp oranlamaları mümkün. Gerekirse 1 kağıt parçasının 1 gram altına veya 0,001 gram altına denk geldiği kararlaştırılabilir. Böylece daha ufak alışverişler de mümkün hâle gelir.


Buradan çıkan hayati sonuç şudur: Bir ekonominin gelişmesi için piyasada var olan para miktarını artırmaya gerek yoktur. Bir ekonomide belli dönemde belli miktarda var olan para, o ekonominin işlemesi için yeterlidir. Çünkü para, ürünleri fiyatlayan mübadele aracıdır. Para miktarını artırmak, diğer her şey sabitken, paranın alım gücünü düşürür; yani ürün ve hizmetlerin fiyatlarının artmasına yol açar (“Cantillon Effect” hakkında sonraki yazılarda ayrıntıya girilebilir). Hâlbuki ekonomik gelişme, ürün ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesi anlamına gelir. Bir dönemde belli ürünlere 3x para harcayarak ulaşan insanlar bir süre sonra ekonomik gelişme sayesinde aynı ürünlere 1,5x para harcayarak ulaşır. İnsanın eylemde bulunmasının temel motivasyonu da budur. İnsan, ekonomik gelişmeyi arzulayarak daha fazla nihai tüketim malına daha az çaba sarf ederek ulaşmayı amaçlar. Para, iş bölümünü, iktisadî hesaplamayı ve ticareti muazzam bir şekilde kolaylaştırarak ekonominin gelişmesine büyük ölçüde katkı sunar.


Belli dönemde fiyatlar artmaya başlarsa (paranın satın alma gücü düşerse) bireyler fiyatı artan o ürünlere olan taleplerini zamanla kısmak zorunda kalır ve paraya olan taleplerini artırırlar. Bunun sonucunda bir süre sonra ise paranın değeri, yani paranın satın alma gücü artar; yani fiyatlar tekrar düşmeye başlar. Piyasadaki toplam para miktarı doğal olarak sabit (veya sabite yakın) olduğu için ürün ve hizmetlerin tamamının fiyatlarının sürekli bir şekilde artması mümkün değildir. Bazı ürünlerin fiyatları artarsa ve o ürünlere olan talep azalmazsa, mecburen ya insanların biriktirdikleri para miktarı azalacaktır ya da diğer ürünlerin fiyatları düşecektir. Paranın satın alma gücü ve fiyatlar arasındaki ilişki sayesinde para ve mallar arasındaki ilişki kimi dönemlerde dalgalanarak devam eder. Her fiyatta olduğu gibi paranın satın alma gücü de arz-talep fenomeni tarafından piyasada serbestçe belirlenir.


Para miktarının doğal olarak sabit olduğu serbest piyasada üretim ve gelişme olmayacağı şeklindeki fikir tamamen asılsızdır. Para miktarı artmaksızın insanlar ürün ve hizmetlerin miktarını artırır; bunun sonucunda mevcut para, var olan ürün ve hizmetleri tekrar fiyatlar. Parayı daha küçük birimlere bölmek mümkündür. Dolayısıyla asıl ekonomik gelişme, para miktarının artırılmadığı serbest piyasada mümkündür. Ürün ve hizmetlerin miktarı artarken aynı anda para miktarını da artırmak, para miktarının artmadığı senaryoya göre daha düşük bir ekonomik gelişmeye sebep olur.


V. Sonuç

  1. Paranın satın alma gücü ile fiyatlar arasında ters orantı vardır.

  2. Bankacılık temelde iki farklı hizmet sunar: Mevduat bankacılığı ve kredi bankacılığı. Mevduat bankası parayı muhafaza eder ve karşılık gelen kağıt parçasını elinde bulunduran kişiye talep hâlinde paranın kendisini (altını) iade eder. Kredi bankası ise müşteriden ödünç aldığı parayı bir başka insana ödünç verir; paranın sahibine belli miktarda faiz öder ve parayı ödünç alan kişilerden daha fazla miktarda faizi geri alır.

  3. Parasını mevduat bankasına yatıran kişi (vadesiz hesap), parasının mülkiyetinden vazgeçmemiştir. Banka sadece parayı korumak ve talep hâlinde iade etmekle görevlidir. Bankanın kasasındaki paralar bankaya ait değildir, müşterilere aittir.

  4. Parasını kredi bankasına yatıran kişi (vadeli hesap), parasından belli bir süre için vazgeçmiş demektir. O para artık bankaya aittir ve banka bir başka insana o parayı ödünç verebilir.

  5. Mevduat bankacılığı veya kredi bankacılığı para arzını artırmaz. Var olan para miktarı sabittir (veya duruma göre madencilik sonucunda az miktarda artar). Bankaların yaptıkları işlem muhafaza ve ödünç sözleşmeleri olup toplam para miktarı üzerinde bir etkiye sahip değildir.

  6. Ekonomik gelişmenin doğal sonucu fiyatların düşmesidir.

  7. Serbest para ve serbest bankacılık sürdürülebilirdir ve ekonomik gelişmeyi mümkün kılar.

  8. Para miktarını artırmak, toplam refahı artırmaz; aksine paranın satın alma gücü ile fiyatlar arasındaki dengeyi bozar.

Sonraki yazılarda bütün bu para ve bankacılık mantığının nasıl ters yüz edildiğini, çeşitli bahanelerle insanların parasına (altınlara) devlet tarafından nasıl el konduğunu, para kavramının içinin nasıl boşaltıldığını, itibari para ve kısmî rezerv bankacılığı sistemiyle iki farklı tipteki bankanın nasıl birbirine karıştırıldığını, devletçi “para yaratma” sürecini, bunun sonucunda nasıl servet transferleri yapıldığını ve ekonomik krizlere sebebiyet verildiğini anlatacağım.


 

128 görüntüleme0 yorum

Comments


bottom of page