top of page

Kitlesel Cinayet ve Kölelik

Sovyet Deneyimi


Yuri N. Maltsev - 15.10.2017


Marx’ın sözlerinden tek hoşuma giden şu: Ayağımızdaki zincirler dışında kaybedecek bir şeyimiz yok. İşte bu sebeple endişelenmiyorum, çünkü sadece karşı koyuyorum. Eğer vazgeçerseniz, o zaman her şeyi ele geçirirler.
Dr. Yuri N. Maltsev

Herbert Spencer, Devlete Karşı İnsan (Man versus The State) adlı kitabında “sosyalizmin her türlüsü köleliği içerir” sonucuna ulaşmıştır.¹ Otuz üç yıl sonra, Vladimir Lenin’in Ekim 1917 hükümet darbesi ile Rusya, sonucunda kitlesel kölelik rejiminin kurulmasına sebep olan insanlık tarihinin en ölümcül deneyini başlatmıştır. Piyasa saiklerinin tahrip edilmesi, merkezî planlamanın tesisi, icbar, şiddet ve müteakiben kitlesel köle cinayetlerine yol açmıştır. Bu, sosyalizm çatısı altında üretim ve dağıtımın idaresi için tek yol olmuştur.


Komünist Manifesto’da, Karl Marx ve Friedrich Engels sosyalizmi özel mülkiyetin ilgası olarak tanımlamışlardır: “Komünist teori tek bir cümlede özetlenebilir: Özel mülkiyetin ilgası.”² Özel mülkiyetin birinci ve en önemli unsuru olan kişinin kendi öz benliğine ve bedenine sahip olması ilk defa Sovyet sosyalizmi tarafından ilga edildi. Birçok Amerikalı, sosyalizmin esasında iyi ve kabul edilebilir olduğuna inanırken komünizm, faşizm ve Nazizmin (Nasyonal Sosyalizm) şedit ve antidemokratik olduğuna inanıyor. Kamuoyu yoklamaları otuz yaşından genç katılımcıların %43’ünün sosyalizm hakkında olumlu görüşe sahip olduğunu, kapitalizm hakkında olumlu görüşe sahip olanların ise sadece %32 olduğunu gösteriyor.³


Cumhuriyetçi anketör Frank Luntz tarafından yapılan bir diğer yeni tarihli anket, gençlerin %58’inin sosyalizmi kapitalizme tercih ettiğini gösterirken yalnız %33’lük kesim kapitalizmi en insanî sistem olarak tercih etmiştir. Üçte ikilik kesim kurumsallaşmış Amerika’nın “Amerika için yanlış olan ne varsa ihtiva ettiğini” söylerken diğerine nispetle üçte birlik kesim kurumsallaşan Amerika’nın Amerika için iyi olan şeyleri ihtiva ettiğini söylüyor.


Birçok Amerikalı komünizmin hiçbir zaman uygulanmadığının ve ülkelere veya partilere atfedilen Komünist teriminin sosyalizmin ulaştığı yüksek bir mertebeden ziyade bir ülküyü ifade ettiğinin farkında değil. Marx ve Engels “Devletin ortadan kalkacağı” ve “kimsenin özel bir faaliyet alanının olmadığı fakat herkesin istediği bir alanda uzmanlaşabildiği, sabah avlanmak, öğleden sonra balık tutmak, akşam sığır beslemek için avcı, balıkçı ya da çoban olmanın gerekmediği” bu mertebeye üç yüz ile dört yüz yıl arasında ulaşılabileceğine inanıyorlardı.


Marx, Komünist ütopyayı sosyalist köleliğin reklamı için ana araç olarak geliştirdi. Onun sadık talebesi Joseph Stalin bunu gayet iyi anlamıştı: “Bizler devletin ortadan kalkması için olduğu kadar bugüne dek var olagelmiş tüm devlet formlarının en güçlü ve muazzamı olan proletarya diktatörlüğünün güçlenmesi için de buradayız. Devleti ortadan kaldıracak koşulların hazırlanması ile devlet gücünün en ileri düzeyde gelişimi: işte Marksist formül. Bu bir ‘çelişki’ mi? Evet, bu bir ‘çelişki’. Fakat bu çelişki yaşayan bir şey ve Marksist diyalektiği bütünüyle etkiliyor.”


Antikapitalist zihniyetin yayılması tüm sosyalist ülkelerde büyük acılar ve kitlesel cinayetleri getirdi; karma ekonomilerde yaşam standartlarını ve hayat kalitesini ciddi oranda düşürdü ve bugün Batı’da sosyalizme, devletçiliğe ve müdahaleciliğe karşı güçlü bir uyarıcı hâline geldi.


Sosyalist deneyin fırsat maliyetlerinin hesaplanması ekonomik analizin kapasitesinin ötesindedir ve sosyalist cinayetlerin miktarlarıyla ilgili birçok tahmin mevcuttur. Nüfus bilimci Rudolph Rummel sosyalizmin sebep olduğu ölümlerin Sovyetler Birliği’nde 61 milyon ve dünya genelinde kabaca 200 milyon olduğunu tahmin ediyor. Bu kurbanlar hükümet tarafından organize edilen kıtlıklar, kolektivizasyon, kültürel devrimler, tasfiyeler, “haksız kazanç” karşıtı kampanyalar ve sosyal mühendislikte kullanılan diğer şeytanî deneyler esnasında helak olmuştur. 20. yüzyıl sosyalizminin dehşetengiz karakterlerinden Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Mao ve Pol Pot, Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’sunun beklenen sonucu olarak düşünülebilir.


Murray N. Rothbard, sosyalizmi “piyasanın vahşice ortadan kaldırılması” olarak karakterize eder. Nefret, Sosyalist Devrimcilerin ve takipçilerinin başlıca motivasyonuydu. Vladimir Lenin politikayı haşere ile mücadelenin bir dalı olarak gördü; operasyonların amacı hamamböceklerini ve kan emici örümcekleri veya güce olan doymak bilmez arzusunun önünde engel olan binlerce insanı imha etmekti. Marx ve Engels bu sonucu öngörmüştü: “Burjuvalar savaşacak, dolayısıyla devrim şedit olacak. Proletarya diktatörlüğü kapitalist unsurları ayıklamaya devam edecek.” “Ayıklama” Rus sosyalistlerin 1917 devriminden önce, devrim esnasında ve sonrasında gelişigüzel terör eylemleri şeklinde sonuçlandı. Vahşetin boyutu bakımından bu terörün dünya tarihinde bir rakibi yoktur.


Marksistlerin Sovyet Rusya ve dünya genelinde ana hedefleri 1) aile, 2) din ve 3) sivil toplum olagelmiştir. Bu unsurlar topyekûn denetim ve devletin halk üzerindeki malikiyeti noktasında gerçek birer engel teşkil ediyor. Bu engellerin kaldırılması insanları kadir-i mutlak devlet karşısında savunmasız bırakıyor.


Atlantic dergisinin 1926 yılı Temmuz sayısında “Rusya’da Mukim bir Kadın” adındaki bir yazar şöyle yazdı: “Bolşevikler 1917’de iktidara geldiğinde aile kurumunu acımasız bir nefret ile diğer burjuva kurumları gibi gördü ve onu yıkmayı amaçladı. Son tartışmaya aktif katılan ve Komünistlerin önde gelenlerinden Madame Smidovich ‘aileyi yılların birikmiş tozundan arındırmak için iyice sarsmalıydık ve yaptık da’ dedi.”


Sovyetler Birliği ideolojik ve pratik olarak dinin ilgasını, diğer bir ifade ile dindar insanların fiziksel olarak ortadan kaldırılmasını amaç edinen ilk devlettir. Sovyet baskısı nefes aldırmayan türdendi. Lenin’in 20 Ocak 1918’de kilise ve devletin ayrılmasını emretmesi ile kilise mülkleri kamusallaştırılmaya (yani güpegündüz soyguna) başladı: katedraller, kiliseler, kilise arazileri ve kiliseye ait tüm binalar yağmalandı ve değerli eşyalar (altın, gümüş, platin, resimler, ikonlar, tarihi eserler) ya Komünist ateistler tarafından çalındı ya da Sovyetler Birliği’ni ziyaret edip 1921’de Lenin ile tanışan Armand Hammer gibi Komünistlerin batılı sempatizanları, ajanlar, yol arkadaşları aracılığıyla Batıya satıldı. Hammer’ın iddiasına göre kendisi Rusya’ya şirketinin sevkiyatını yaptığı 150.000 dolar değerinde ilaçların tahsilatını yapmak için gitti fakat Bolşevikler ile altın ve değerli eşyalar karşılığında buğday takası yapma noktasına vardı.


Lenin iktidara gelmeden çok önce dine karşı saldırmaktan bahsetmişti: “Partimiz sınıf bilincinin, çalışan sınıfın özgürleştirilmesi için savaşan gelişmiş savaşçıların birliğidir. Böyle bir kuruluş sınıf bilincinin yokluğuna, cahilliğe ya da dinsel inançlarla şekillenen bilmesinlerciliğe karşı kayıtsız kalamaz ve kalmamalı. Dinsel bulanıklıkla savaşabilmek için kilisenin devletten tamamıyla ayrışmasını talep ediyoruz.”¹⁰ Sovyet Rusya’da dindar olmak genelde idam edilmek demekti. Marksist ütopya misyonerleri Bolşevikler kölelerinin zihinleri için hiçbir rekabete müsamaha gösteremezlerdi. Onların amacı insanların düşünce süreçleri üzerinde seküler bir din olan komünizm vasıtasıyla devletin mutlak tekelini inşa etmekti.


1921’deki kiliseye uygulanan ilk zulüm dalgası 11.000 rahip, keşiş ve rahibenin tutuklanması ve onlardan 9.000 tanesinin infazıyla sonuçlandı. Neredeyse dinî temelli tüm tutuklanmalar infaz ile neticelendi. 1922’nin başında Lenin, Lev Troçki’ye dinin (rahiplerin ve diğer dindar insanların) kökünü kazımak için talimatlar gönderdi. Aynı yıl, Bolşevikler Rus Ortodoks başpiskoposu Tikhon ve metropolitan Benjamin için göstermelik yargılama düzenledi ve içinde Benjamin’in de bulunduğu 2.000 başpiskopos yargılama neticesinde vuruldu. Tikhon’un hayatı resmî olarak bağışlandı fakat “doğal nedenlerden” ötürü kısa süre içinde öldü. Komünistlerin inançlı insanlara karşı işledikleri suçların gerçek ölçeği hakkında fikir birliği mevcut değil. Tek başına Sovyetler Birliği’ndeki şedit sosyalist ateizmin kurbanları bir milyona yakın.¹¹ İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla neredeyse bütün rahipler ve tüm din ve mezheplerin milyonlarca müntesipleri ya vuruldu ya da çalışma kamplarına gönderildi. Teoloji okulları kapatıldı ve dinî yayınlar yasaklandı.


Çar II. Nicholas, eşi Alexandra ve beş çocuklarının Lenin’in emriyle infaz edilmesinden sonra çocuk cinayetleri kaide hâlini aldı. Milyonlarca çocuk gerçek ve hayalî “insanlık düşmanı” olmak sebebiyle toplu katliamların bir sonucu olarak baskı altına alındı. Milyonlarca aile yakalanıp zorla uzak ve ıssız Kuzey Sibirya ve Kazakistan’a sürgün edilirken çocukların birçoğu sürgündeki korkunç şartlar yüzünden çoktan can vermişti. Bu insanlara bir araya gelip yemek ve “yeni hayatları” için erzak temin etmek için bir saatten az vakit verildi.¹² Rus Merkezî İcra Komitesi başkanı Mikhail Kalinin’e gönderilen bir mektup binlerce çocuğun nasıl açlıktan veya sadece tek bir sürgün yolculuğunda hastalıktan öldükleri ve isimsiz toplu mezarlara gömüldüklerini anlattı.¹³ 1935’de Stalin on iki yaşından itibaren çocukların öldürülmesine ve “yetişkin” olarak mahkûm edilmesine izin veren SSCB Ceza Kanunu’nun 12. maddesini yürürlüğe soktu. Bu “yasa”, rejimin kurbanlarının yetimlerini, armut dibine düşer inancıyla yakalamak için kullanıldı. Ailesi hapsedilen veya infaz edilen bu çocukların çoğu genelde besprizorni yani sokak çocukları olarak bilindi ve kendilerini, gardiyanların ve suçluların işkence ve tecavüz ettikleri, tehlikeli suçlularla birlikte kaldıkları vahşi Rus çalışma kamplarında kirli ve korunaksız hücrelerde yaşarken buldu.


Sovyetler Birliği’nde Marksizm sadece bir ekonomik teori olarak düşünülmedi. Doğanın, yaşamın ve toplumun evrensel açıklamasıymış gibi farz edildi. Nikolai Vavilov vakasında olduğu gibi aynı zamanda kişisel düşmanlara karşı doğrultulan ölümcül bir silahtı. Merkezî Komite üyesi, Tüm Coğrafi Toplum Birliği başkanı ve Lenin Ödülü sahibi Vavilov, agrobiyolog Trofim Lysenko ile karşılaştığında kendisini çalışmaları hakkında yüreklendirdi. Fakat Vavilov 1940’da Joseph Stalin’in desteğini alan Lysenko’nun Mendel karşıtı görüşünü eleştirmeye başladı. Bu eleştiri neticesinde Vavilov tutuklandı ve Temmuz 1941’de genetik bilimine yani “Katolik keşiş Mendel’in icat ettiği yanlış bilime” bağlı kaldığı için ölüme mahkûm edildi.¹⁴


Vavilov, çalışmaları ve yaşamı Sovyet toplumundan temizlenen on binlerce Sovyet bilim adamı ve araştırmacısından biriydi. “1930’larda ve sonraki yıllarda SSCB’deki bilim adamlarına uygulanan zulmün boyutu öylesine büyüktü ki örneğin Nazi Almanya’sında veya diğer ülkelerdeki bilim adamlarına yapılan zulümler ile karşılaştırılamaz. Bu gerçek bir bilim adamı soykırımıydı.”¹⁵


Ludwig von Mises “bu çağın yıkıcı savaşlarının ve toplumsal parçalanmalarının karakteristik özelliğinin ekonomiye karşı başkaldırı olduğunu” belirtiyor.¹⁶ Rusya’da yetmiş dört yıllık (1917-1991) sefil sosyalist gerçeklikten ve Sovyetler Birliği’ne esir edilmiş diğer ülkelerden sonra bu başkaldırı başarısız oldu ve açıktır ki sosyalizmin bu çöküşüne mülkiyet hakları ve ona dayanan piyasa kuruluşlarının inkârı sebep olmuştur.


Mises “Sosyalist Uluslarda Ekonomik Hesaplama” adlı makalesinde sosyalistlere fiyat sistemlerinin pratikte nasıl çalıştığını açıklamaları için tek başına meydan okuyorken, sosyalist ekonominin kaynakların dağıtımı noktasında rasyonel bir yöntem sağlamamasından dolayı hiçbir şekilde “ekonomi” olarak adlandırılamayacağını ileri sürdü. Sosyalist ekonomi sermaye malları üzerinde özel mülkiyeti kaldırmasından dolayı kâr ve zararın hesaplanmasına yarayan fiyatları meydana getiren piyasaları elemiş oluyor. Rasyonel ekonomik hesaplamanın ve bunu destekleyen kurumsal yapıların olmayışı uygun kullanımlar için gerçekçi bir değerlendirmeyi ve kaynak dağılımının fırsat maliyetini hesaplamanın önünde engel oluyor. Mises sosyalizmin başarılı olamayacağını ispat eden ve sistemin kaos ile neticeleneceğini öngören ilk ekonomistti. Mises 1920’de şöyle yazdı: “Üst seviye malların fiyatlarının serbestçe belirlendiği sistemden vazgeçildiğinde rasyonel üretim tamamen olanaksız hâle gelir... Fakat bu durumda ihtimaller denizinde çırpınan bir sosyalist ekonomik düzen ve ekonomik hesaplamalar için elde bir pusula olmadan gerçekleşen muhtemel ekonomik kombinasyonlar manzarası karşımıza çıkar.”¹⁷ Endüstriyel ekonominin merkezî planlayıcıları kendilerini “el yordamı ile karanlıkta yolunu bulmaya çalışanlar” gibi sürekli bir kafa karışıklığı ve bilgisizlik içinde bulacaklar. Her mal üretim için birkaç aşamaya ihtiyaç duyar. Daha fazla doğal kaynak kullanımı ve daha kompleks teknolojiler işin içine girdiğinde daha fazla üretim aşamasına ihtiyaç duyulur. Sovyet sosyalizmi, tüketiciler talep etse dahi bir üretim sürecinin neticesini görebilecek beceriden yoksun olarak, bir taraftan tüketiciler temel ihtiyaçlarını karşılayamazken, diğer taraftan askerî teçhizat ile istenmeyen ve ara malların üretimi yapılıyor. Sovyetler Birliği’ndeki kişisel deneyimim sayesinde Mises’in bu ifadelerini tasdik edebilirim.


Sosyalizmin Rusya’daki başarısızlığı ve tüm sosyalist ülkelerdeki insanların yaşadığı devasa acılar ve zorluklar Batı için sosyalizm, devletçilik ve müdahalecilik kavramlarına karşı güçlü bir uyarı niteliğinde olmuştur. Paul Craig Roberts’a göre “Sovyetlere, sosyalizmin nihai olarak işe yaramadığını kanıtladıkları için müteşekkir olmalıyız. Hiç kimse Sovyetlerin yeteri kadar güce, yeteri kadar bürokrasiye veya yeterli derecede planlamacıya sahip olmadığını veyahut yeterince ileri gitmediğini iddia edemez.”¹⁸


Sovyetler Birliği’nde on yıllarca süren halk köleliği iş ahlâkını tamamıyla yıktı ve merkezî yatırımlar yoluyla kaynakların büyük çoğunluğunun hatalı paylaştırılması sermaye birikimini temelden yıkmasına, ekonomik hesaplamanın olmayışına ve demode bir teknolojiye yol açtı, endüstriyel işletmelerin sermaye değerleri negatife döndü.


Sosyalist tarımcılıktaki kriz, üretkenliği en fazla olan çiftçi hane halkının “kulak” (zengin köylü anlamında Rusça kelime) olarak damgalandığı ve Sibirya’ya sürgün edildiği 1920’lere ve 1930’lara kadar uzanıyor. Kulakların birçoğu sürgüne ve zorlu şartlara dayanamayarak orada can verdiler.


Dikkat çekici şekilde sosyalizm Batı’da, Sovyetler Birliği’nin ve diğer sosyalist rejimlerin çöküşünden sonra bile, takip edilmekten mahrum kalmadı. Kendisini “sosyalist” olarak tanımlayan ABD Vermont senatörü Bernie Sanders, Sovyetler Birliği’nin, Fidel Castro Kübası’nın ve Venezuelalı diktatör Hugo Chavez’in hayranıdır. Sanders 2016 başkanlık kampanyası süresince coşkulu bir kalabalığın dikkatini çekti. Her ne kadar başkanlık yarışında başarısız olsa da ABD ekonomisi üzerinde devlet kontrolünü destekleyen Demokratlar arasında hâlâ popülerliğini sürdürüyor.


William L. Anderson şöyle yazıyor: “Sanders’in siyasî programına bakmadan önce belirtmek gerekir ki sosyalistler ekonomideki ‘zaferden’ söz ederken gerçek sonuçlardan ziyade belirli politikaları zorunlu kılan yasaların geçmesini sağlayan politik başarıdan söz ediyorlar. Bu politikaların sosyalistlerin iddia ettiği başarıları sağlayıp sağlamadığı ise başka bir hikâye ve sonuçlar sosyalistleri ilgilendirmiyor.”¹⁹


Sosyalizmin sefil çöküşünden sonra kim Marksizmi savunmaya devam edebilir ki? Akademi, görsel basın ve popüler kültürün birçok tanınmış figürü progresif ve reaksiyoner ifadelerini her kullandıklarında Marx’ın anısına selam duruyor ve Marx’ın sosyalizmin tarihsel olarak kaçınılamayacağı görüşünü mutlak kabul ediyorlar. Popüler Marksist yazar Bertell Ollman şöyle yazıyor:


Marx’ın vizyonunu yeniden inşa etmenin ve bu dünyanın ezilenlerine geleceğe ulaşmanın bir yolunu sağlamanın ilk adımı komünizm ile Sovyetler Birliği arasındaki bağı koparmaktır. Maalesef, hâlâ birçok insan komünizm hakkında böyle düşünüyor. Bunun yerine, Marx için olduğu gibi komünizm kapitalizme bağlanmalı. Komünizmin Sovyetler Birliği ile bir görülmesi rejime yardım etmek yerine bu rejim altında kazanılmış en mütevazı başarıların bile lekelenmesine sebep olur. Fakat belki daha önemli bir problem, komünizm Sovyet deneyimi ile birlikte görüldüğünde (sonuçları onaylansa da onaylanmasa da) komünizm her şartta ve her zamanda herhangi bir insan için alternatif olarak görülmeye devam edecek.²⁰

Sovyetler Birliği, tıpkı Doğu’yu işgal eden Marx ve Lenin’in görkemli heykelleri gibi gitti fakat fikirlerin sonuçları olur ve başka hiçbir ideoloji Marksizm-Leninizm kadar takipçiyi kendisine çekmemiştir. Meşhur bir Rus atasözünün söylediği gibi, “Tarihten alınacak tek ders tarihin bize hiçbir ders vermediğidir.” Bu birçok insan için geçerlidir.


Dipnotlar:

1. Herbert Spencer, The Man versus the State, with Six Essays on Government, Society, and Freedom, Indianapolis, Ind.: Liberty Fund, [1884] 1992, s. 55.

2. Karl Marx ve Friedrich Engels, Manifesto of the Communist Party, 1848.

3. Catherine Rampell, “Millennials Have a Higher Opinion of Socialism Than of Capitalism”, Washington Post, 5 Şubat 2016.

4. Marian Tupy, “Bernie Is Not a Socialist and America Is Not Capitalist”, The Atlantic, 1 Mart 2016.

5. Karl Marx ve Friedrich Engels, Manifesto of the Communist Party, 1848.

6. Joseph Stalin, Politicheskii otchet Tsentral’nogo Komiteta VKP (b) XVIS’ezdu VKP (b), June 30, 1930. In Sochinenia (Collected works), vol. 12, Moscow: Gospolitizdat, 1949, ss. 369-370.

7. Rudolph Joseph Rummel, Death by Government. New Brunswick, N.J.: Transaction, 1994, s. 1.

8. Murray N. Rothbard, Man, Economy, and State: A Treatise of Economic Principles, Los Angeles: Nash, 1970, s. 765.

9. Karl Marx ve Friedrich Engels, Manifesto of the Communist Party, 1848.

10. Vladimir Ilyic Lenin, Socialism and Religion, 1905.

11. Yuri N. Maltsev, “Patriarch Alexy II and His Legacy”, LewRockwell.com, 8 Aralık 2008.

12. Orlando Figes, The Whisperers: Private Life in Stalin’s Russia, New York: Metropolitan Books, 2007, s. 95.

13. Cathy Frierson ve Semyon Vilensky, Children of the Gulag, New Haven, Conn.: Yale University Press, 2010, ss. 100-101.

14. Yuri N. Maltsev, “Introduction” to Requiem for Marx, Auburn, Ala.: Ludwig von Mises Institute, [1993] 2012, s. 8.

16. Ludwig von Mises, Epistemological Problems of Economics, 1933, s. 1.

17. Ludwig von Mises, Economic Calculation in the Socialist Commonwealth, Auburn, Ala.: Ludwig von Mises Institute, [1920] 1990, s. 23.

18. Yuri N. Maltsev, “Introduction” to Requiem for Marx, Auburn, Ala.: Ludwig von Mises Institute, [1993] 2012, s. 9.

19. William L. Anderson, “The Economics of Bernie Sanders”, Mises Wire, 1 Eylül 2015.

20. Bertell Ollman, “Marx’s Vision of Communism: The First Stage”, 2004, s. 17.


 

Mises Enstitüsü’nün kıdemli üyelerinden olan Yuri N. Maltsev (1950-2023) Wisconsin’deki Carthage College’da Ekonomi Profesörü olarak görev yapmıştır. Moskova, Rusya’da çeşitli hükümet ve araştırma görevlerinde bulundu. 1989’da ABD’ye iltica etmeden önce, Başkan Gorbaçov’un Perestroyka adlı reform paketi üzerinde çalışan üst düzey bir ekonomi ekibinin üyesiydi. Orta Batı’ya yerleşmeden önce, Washington DC’de ABD federal araştırma kurumlarından Birleşik Devletler Barış Enstitüsü’nde Kıdemli Araştırmacı olarak görev yaptı. Çalışmaları, Kongre üyelerine ve yürütme organındaki üst düzey yetkililere ulusal güvenlik, dış ekonomi ve askerî değerlendirme konularında brifing vermeyi içeriyordu. Ayrıca ABD Kongresi önünde tanıklık yaptı ve CNN, PBS News Hour, C-Span, CBC ve diğer Amerikan, Kanada, İspanyol, Güney Afrika ve Fin televizyon ve radyo programlarına katılmıştır. On beş kitabın ve yüzden fazla makalenin yazarlığını ve ortak yazarlığını yapmıştır. Kendisi Free Market Foundation’ın Luminary Ödülü’ne layık görülmüştür.
Çevirmen: Enver Sait Kurtaran

Editör: Fırat Kaan Aşkın

Bu yazı, The Independent Review’ün 2017 yılı Sonbahar sayısındaki “Mass Murder and Public Slavery: The Soviet Experience” adlı makalenin tercümesidir.
100 görüntüleme1 yorum
bottom of page