Murray N. Rothbard - 01.01.1974
Karl Hess’in az sonra bahse konu olacak meseleye ilişkin hayati önem taşıyan makalesinde¹ gerçek liberteryen hareketten “devrimci” bir hareket olarak söz etmesi yerinde olmuştur. Ancak bu, çok az sayıda Amerikalının “devrim” kelimesinin gerçek anlamını kavradığını ortaya koymaktadır.
Çoğu insan “devrim” kelimesini duyduğunda akıllarına hemen, sokaklarda barikat kurmak, bir polisle çatışmak, Bastille’e ya da diğer hükümet binalarına saldırmak gibi yalnızca devlete karşı gerçekleşen doğrudan fiziksel çatışma eylemleri gelir. Oysa bu devrimin sadece küçük bir parçasıdır. Devrim muazzam, kapsamlı, uzun soluklu bir süreç, pek çok hayati parçası ve işlevi olan karmaşık bir harekettir. Devrim, çalışma odasında yazılar yazan broşürcüdür, gazetecidir, siyasi cemiyettir, ajitatördür, örgütçüdür, kampüs aktivistidir, teorisyendir, hayırseverdir. Bunların hepsi ve çok daha fazlasıdır. Her bir kişi ve grubun bu büyük ve karmaşık harekette oynayacağı bir rol vardır.
Örneğin, zamanımızdaki Liberteryenler için ana modeli ele alalım: Yani on yedinci, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılların büyük klasik-liberal ya da daha iyi bir ifadeyle “klasik radikal” devrimci hareketini. Bu atalarımız sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, tüm Batı dünyasında birkaç yüzyıl boyunca süren geniş, yayılmacı ve parlak bir devrimci hareket yarattılar. Bu hareket, tarihi kökten değiştirmekten, hatta insanoğlunun daha önce bildiği şekliyle tarihi neredeyse yok etmekten büyük ölçüde sorumluydu. Çünkü bu yüzyıllardan önce insanlık tarihi, bir ya da iki parlak istisna dışında, karanlık ve kanlı bir zorbalık ve despotizm kaydından ibaretti; çeşitli mutlak merkezî devletlerin ve hükümdarların, umuttan ve umut vaat etmekten yoksun, kısa ve acımasız bir yaşam süren ve çoğu köylü olan halklarını ezdiği ve sömürdüğü bir tarihsel kayıttı. İnsan kitlelerine bu umudu ve vaadi getiren ve büyük değişim ve dönüşüm sürecini başlatan klasik liberalizm ve radikalizm olmuştur. Bugün insanlığın ilerleme, umut ve yaşam standartlarında elde ettiği her şeyi bu devrimci harekete, bu “devrime” atfedebiliriz. Bu büyük devrim atalarımızındı; şimdi onun yarım kalmış vaadini tamamlamak bizim görevimiz.
Bu klasik devrimci hareket birçok parçadan oluşuyordu. Liberteryen teorisyenler ve ideologlar, liberteryen teori ve prensipleri yaratan ve dokuyan insanlardı: Bu kişiler Etienne de La Boétie’ler, on yedinci yüzyıl İngiltere’sindeki Leveller’lar, on sekizinci yüzyıl radikalleri, filozoflar, fizyokratlar, İngiliz radikalleri, Patrick Henry’ler ve Amerikan Devrimi’nin Thomas Paine’leri; on dokuzuncu yüzyıl İngilteresi’nin James Mill’leri ve Richard Cobden’ları, Amerika’nın Andrew Jacksoncıları, abolisyonistleri (kölelik karşıtları) ve Henry David Thoreau’ları, Fransa’nın Frédéric Bastiat’ları ve Gustave de Molinari’leridir. Örneğin Caroline Robbins ve Bernard Bailyn’in son derece önemli akademik çalışmaları, on yedinci yüzyıl İngiliz devrimcilerinden bir buçuk yüzyıl sonraki Amerikan Devrimi’ne kadar liberteryen klasik-radikal fikir ve hareketlerin sürekliliğini ortaya koymuştur.
Teoriler aktivist hareketlere, feodalizmin ve merkantilist devletçiliğin yıkılması, teokrasi ve savaşın sona erdirilmesi ve bunların yerine özgürlük, uluslararası barış, bireysel erkinlik ve serbest piyasa ekonomisinin getirilmesi çağrısında bulunarak yükselen hareketlere dönüşmüştür. Arada bir bu hareketler, özgürlük yönünde dev adımlar atılmasını sağlayan İngiliz İç Savaşı, Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi gibi şiddetli “devrimlere” yol açmıştır.² Sonuç ise özgürlük yolundaki muazzam atılım süreci ve ardından gelen Sanayi Devrimi’nin getirdiği refah olmuştur. Barikatlar da önemli olmakla birlikte bu büyük sürecin sadece küçük bir bölümünü teşkil etmiştir. Sosyalizm ise ne gerçekten radikal ne de gerçekten devrimcidir. Sosyalizm gerici bir sapmadır; özgürlük, gelişme, Devletin sönümlenmesi ya da ilgası gibi klasik radikal amaçlara eski moda devletçi ve Toryci (Muhafazakâr) araçlarla, yani kolektivizm ve devlet kontrolüyle ulaşmaya çalışan kendi içinde çelişkili bir girişimdir. Sosyalizm, her denendiğinde hızla başarısızlığa uğramaya mahkûm olan ve Doğu Avrupa’nın komünist ülkelerindeki merkezî planlamanın çöküşüyle başarısızlığı kanıtlanmış bir Neo-Toryizm (Yeni Muhafazakârlık) hareketidir. Sadece liberteryenizm gerçekten radikaldir. Büyük atalarımızın yarım kalmış devrimini, yani dünyayı despotizm diyarından özgürlük diyarına taşımayı ancak biz tamamlayabiliriz. Nesnelerin idaresini insanların yönetişimiyle değiştirebilecek olan yalnızca bizleriz.
Dipnotlar:
1. Bakınız: Karl Hess, “What the Movement Needs,” The Libertarian Forum (1 Temmuz 1969).
2. Barrington Moore, Jr. bu şiddetli devrimler ile Batı dünyasının devletten alabildiği özgürlükler arasındaki sıkı bağlantıyı göstermiştir.